Mardin’in Nusaybin ilçesinin kuzeyinde bulunan, yaklaşık 4 km uzağında bulunan bir tepecik üzerine kurulan Gırnavas veya Gire’nevvas (cin tepesi) olarak bilinir. Gırnavas halk arasında ‘cinlerin başkenti’ olarak ün kazınmıştır.
Nusaybin ilçesinin ipekyoluna yaklaşık 4 km kuzeyinde Çağçağ vadisinin bitişiğinde yer alan bir höyük olan Gırnavaz arkeolojik önemi nedeniyle de birçok bilim adamı tarafından araştırma konusu oldu. Yapılan ilk araştırma 1918 yılında A.T. Olmstead tarafından yapılan çalışma sonucunda Gırnavaz tarihinin Asur devrine dayandığı ve en az 5 bin yıl huriler Mitaniler Asurlar gibi birçok Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarına ev sahipliği yaptığı ortaya çıktı.
Ayrıca Prof. Dr Hayat Erkanal’ın 1982 yılında başlattığı kazı çalışmaları 1991 yılına kadar devam etmiştir. Bu kazılarda toplanan buluntulara göre Gırnavazın MÖ 4 bin sonlarında ve Mö 7. Yüzyıla kadar kesintisiz iskân edildiği anlaşılmıştır. Höyük üzerinde İslami dönemlere ait büyük bir mezarlık bulunmuştur. Gırnavaz’da bulunan kadim eserler şu anda Mardin müzesinde sergileniyor.
Gırnavaz, cinlerin mirlerinden olan Mir Osman’ın mezarının bulunduğu yerdir
Gırnavaz, cinlerin mirlerinden olan Mir Osman’ın mezarının bulunduğu yerdir.Başta Nusaybin halkı ve Kuzey Suriye ve Kuzey Irak sakinleri de dahil olmak üzere bu bölgede yaşayan birçok kişi, Nusaybin’de bulunan bu tarihi ve arkeolojik alanın önemli bir şifa merkezi olduğuna inanır.
Diğer birçok türbe ve yatırla ilgili inanışlarda da gözlemlendiği gibi, Gırnavaz’da özel bazı günler kutlanmakta, özel seremoniler yapılmakta ve buranın belirli hastalıklara iyi geldiğine inanılmaktadır.
Öncelikle şifa kısmına değinecek olursak, Gırnavaz özellikle zihinsel ve ruhsal hastalıkların tedavisinde başvurulan bir merkezdir. Zira, eski pagan dinlerden günümüze kadar gelen süreçte, zihinsel ve ruhsal bozuklukların her zaman için cinlerin (ki cin kelimesi genelde kullanılmaz, yaygın olarak “Üç Harfliler” veya “Bizden İyi Olanlar” olarak zikredilirler) insana musallat olmalarından kaynaklandıklarına inanılmıştır. İnsanlar, bu önemli yatırı ziyaret ettiklerinde Mir Osman’ın kendilerine acıyıp yardım edebileceğine ve kendilerine musallat olan cinleri kovabileceğine inanmaktadır. Bu ziyaretlerin gerçekleştiği gün ise, birçok yatırın aksine perşembe veya cuma günü değil, çarşamba günüdür.
Bunun hakkında da bir iki kelam etmek gerekir. Bölge sakinleri ile yaptığımız görüşmelerde elde ettiğimiz en can alıcı bilgilerden bir tanesi, bu kutsal alana sadece Müslümanların değil, aynı zamanda Êzîdî ve Hristiyan Süryani halklarının da geliyor olduğudur. Konu kutsallık açısından incelendiğinde, çarşambanın aslında Êzîdîlerin kutsal günü olduğu görülmektedir. Özellikle bu günün seçilmesinde bizim bilmediğimiz bir neden var mıdır, bilinmez. Ancak, cinlerin varlığının ve bu alanın tüm dinlerce kabul görmesi, Mardin bölgesinde yaşayan farklı din ve kültürlerin karşılıklı etkileşimlerinin güzel bir örneğidir. Gırnavaz’da yapılan seremonilere değinecek olursak, tepeye çıkış genellikle kuzeyden olur. Bunun, araçların kuzey yönünden höyüğün yanına kadar çıkabiliyor olmaları dışında özel bir nedeni yoktur. Tepeye çıkmadan önce, aşağıda başka bir cine ait olan mezarda adak adayıp dilek ağacına birşeyler bağlayabilirsiniz. Burada genellikle, bir çaput bağlandığında var olan bir başka çaput da alınır. Çünkü, onlardan bir şeyi üzerinde taşıyan kişiye cinlerin yaklaşamayacağına inanılır. Gelen ziyaretçiler, dilerlerse burada konaklarlar. Yukarı çıkmadan önce, eşyalar aşağıda bırakılır.
Tepeye genellikle sadece hastalar ve refakatçileri tırmanırlar. Bazen herkes hasta ile birlikte yukarı tırmanır. Hasta yukarıda kalırken diğerleri geri döner. Yukarı çıkarken yapılması gereken en önemli şey ise altı ya da yedi adet taşın dilek dilenerek üst üste konup sabitlenmesi işlemidir. Bu taşlarla yapılan minik kule yıkılmaz ise dileğin gerçekleşeceğine inanılır. Bu taş koyma geleneği, Musevilikten Aleviliğe birçok din, mezhep ve inançta mevcuttur.
Yukarı varıldığında Mir Osman’ın mezarı ve çevresinde birçok halı, kilim, battaniye, yastık ve ağaçlara bağlanmış çaputlar görürlür. Yapılması gereken burada farklılık gösterir. Kimisi sadece dua eder. Hasta olan kişi de dua eder ve burada bir iki saat uyur. Bir diğer pratikte ise, önce mezarın etrafında türküler, şarkılar ve alkışlar eşliğinde dans edilir. Böylece cinlerin mutlu olması sağlanır. Ardından hasta dua eder ve bir iki saat uyur. Bu esnada aşağıda, Kürtçe’de nane şilîkî olarak adlandırılan ıslak ekmek yapılır, yemekler pişirilir ve orada olan herkese hayrına dağıtılır. Bu ilk ziyaretten sonra hastada bir iyileşme başlarsa bu döngü tekrarlanır. Hasta tamamen düzelir ise, bir mevlit okutulup herkese yemek verilir. Böylelikle, aile şükranlarını sunmuş ve ihtiyaç sahiplerinin yanında olduğunu göstermiş olur. Bu anlatımla kısaca değinmeye çalıştığımız, Gırnavaz ve Nusaybin şehrinin, cin efsanesi gibi daha birçok destanın ve mitosun halen yaşandığı bir yer olduğudur.
Belki de bu mitos ve destanlardan dolayı evlerde halen, 7000- 8000 yıl öncesinden kalma gelenekleri yaşatan ritüeller görmek mümkündür. Bu ritüeller bazen evlerin damlarına yaban keçisi boynuzu asmak, bazen ateşin üzerine su dökerken dua etmek olarak karşımıza çıkabilmektedir. Aynı şekilde, ay tutulmalarında insanların gürültü çıkarıp tenekelere vurması, Sümerlerden günümüze kadar devam eden kutsal bir geleneğin, oyuna dönüşmüş halidir. Bundan dolayı, sonsuz bir yaşamın bahşedildiği varlıklar olan cinlerin mezarlarını, bin yılların izini taşıyan, binlerce hayata şahitlik etmiş ve bağrında saklamış olan Gırnavaz gibi bir yerde yapmalarından daha doğal ne olabilir ki? Bütün bunlara bir arada haiz kaç şehir vardır dünyada? Mardin’e gelen herkesin gidip görmesi, sokaklarında nefes alması ve dokunması gereken bir yer olarak Nusaybin, Mezopotamya tarihinin bir yansımasıdır.
Taif'te Müslüman Olan Nusaybin Cinleri
Mardin bölgesinden geçen İpekyolunun önemli ticaret kervanlarına ev sahipliği yapan Nusaybin, cinler arasında ilk Müslüman olan Cinleri ile Kuran’ı Kerim’ de bile adından söz edilmektedir.
Anlatmaktadır. Hz. Peygamber (asm) Tâif’ten umduğunu bulamadan üzgün ve kederli olarak dönmekteydi.
Mekke’ye bir gecelik mesafeye gelince, gecenin karanlığında (ortasında) namaza durdu. Açıktan (cehrî) olarak Kur’an kıraat etmeye başladı. Bunun üzerine bir grup cin okunan Kur’an’a kulak verdi, dinledir. Daha sonra da kavimlerine giderek onlara bu dinlediklerine tâbi olmalarını istediler. Muhammed b. Ka’b el-Kurazî’den yaptığı bu nakilde İbn Hişam şu detayları da kaydetmektedir: Bu cinler yedi kişi idiler ve Nusaybin cinleriydiler.
Alkame’nin İbn Mesûd’dan naklettiği bir rivayet ise şöyledir: Alkame: Cin gecesi sizden hiç kimse Rasûlullah (asm) ile beraber miydi? İbn-i Mesûd: Hayır. Ancak bir gece onu Mekke‘de kaybettik. Her tarafta onu aradık, ama bulamadık. Acaba kendisine bir suikast mı yapıldı, yoksa onu cinler mi kaçırdı diye endişelendik. Çok kötü bir gece geçirdik. Nitekim gün ağarırken Hira dağı tarafından çıkageldi.
Kendisine çok endişelendiğimizi nereye gittiğini sorduğumuzda bize şu cevabı verdi:
“Bana cinlerin bir davetçisi geldi. Ben de gidip onlara Kur’an okudum.” İbn Mesûd devamla şunları anlatıyor: Rasûlullah (asm) sonra bizi cinlerle buluştuğu yere götürdü. Orada onların izlerini ve yaktıkları ateşlerin kalıntılarını bize gösterdi. Cinler o gece Hz. Peygamber (asm)’den neleri yiyip yiyemeyeceklerini sormuşlar, Rasûlullah (asm) da onlara; “Üzerine Allah’ın adının anılarak kesilen hayvanların kemiklerinin ve deve atıklarının (gübresi) kendilerine helal olduğunu.” Söylediğini anlatmaktadır. Rasûlullah (asm) bunu söyledikten sonra ashabına; “Bunlarla taharetlenmeyiniz onlar cin kardeşlerinizin azıklarıdır.” Buyurmuştur.
Tirmizî’nin naklettiği bu rivayette söz konusu cinlerin “Cezîre”li oldukları da belirtilmektedir. Bu rivayet cinlerin yurtlarının Cezîre olduğunu söylüyor ki, bu Nusaybin ile aynı bölge demektir.
Beyhakî, ed-Delâilü’n-Nübüvve adlı eserinde bu rivayetlerin bir çok farklı versiyonlarını zikretmiştir.
İbn Kesîr, İbn Ebî Hâtimin naklettiği mürsel bir rivayette İbn Mesûd’un yukarıda zikretmiş olduğumuz İbn Mesûd rivayetini, yani, “Cin Gecesi” olarak rivayetlerde zikredilen hadiseyi Ebû râfi’ tarikiyle nakletmiş ve gelen cinlerin sayısının on iki bin olduğunu ve cinlerin de Mûsul Ceziresi cinleri olduğunu ifade etmiştir.
Hadis kaynaklarında daha çok “Kitâbu’l-Vudû” içinde zikredilen bu rivayet, Hz. Peygamber (asm)’in İbn Mesûd’dan abdest için su istediğini, su bulamayıp yanındaki “nebiz” (hurma / üzüm şırası, suyu) ile abdest aldığını, dolayısıyla nebizle abdest almanın caiz olduğu bağlamında, alimler ele almışlar ve nakletmişlerdir.
Yine İbn Kesîr, İbn Ebî Hatim’in, “Cin Sûresi”ndeki ayetlerle ilgili gelen cinlerin Ninovalı cinler, Ahkâf Sûresi’ndeki ayetlerle ilgili olan cinlerin ise Nusaybinli cinler olduğu şeklindeki yorumunu nakletmektedir.
Görüldüğü gibi, bu rivayette de Cinler Nusaybinli olarak belirtilmiştir. İbn Kesîr yine İbn Ebî Hâtim’den konuyla ilgili olarak, Mücâhid’in şöyle bir görüşte olduğunu nakletmiştir:
Ahkaf Sûresi’nde zikredilen bir grup cin, yedi kişi idiler. Bunlardan üçü Harranlı, dördü de Nusaybinli idiler. Mücahid bu yedi cinin isimlerini de sayar ki bunlar şöyledir: 1. Hayâ, 2. Hasâ, 3. Mesâ, 4. Şâsır, 5. Nâsır, 6. İbyân veya İnyât, 7. Ehkâm veya Ered’dir.(1)
Yukardaki ayet ve hadislerin ışığında meseleye baktığımız zaman, cinlerin de kavimlere ve memleketlere bölündüğünü çok rahatlıkla anlıyoruz.
“Cinlerin Tepesi Gırnavaz Höyük İle İlgili Tarihi Bilgiler”
Mardin' nin Nusaybin İlçesi merkezinin yaklaşık olarak 4 kilometre kuzeyinde, dağların eteğinde, Çağ Çağ Nehri'nin hemen batı kıyısındadır. Höyük karakterinde bir yerleşim yeridir. Arkeolojik bir merkez olarak ilk kez 1918 yılında bilim dünyasına tanıtılan Gırnavaz, daha sonraki yıllarda çeşitli araştırmalara konu olmuştur. 1991 yılına kadar yürütülen çalışmalarda Gırnavaz’ın MÖ 4 binden MÖ 7. yüzyıla kadar sürekli yerleşim yeri olarak kullanıldığı ortaya çıkarılmıştır. Kazılar sonucu bulunan mezarlarda metal silahlar, süs eşyaları, vazolar, kandiller, mühürler ve tabletlere rastlanılmıştır.
Gırnavaz, güzel bir mesire alanı ve bölgenin en önemli arkeolojik alanlarından biri olmasının yanı sıra, halk tarafından kutsal sayılan bir yerdir. Gırnavaz Höyük Kuran'dan bazı ayetlere (Cin suresi: 72/1-3; Ahkaf Suresi: 46/29-33 )ve bunlarla bağlantılı hadis ve alıntılara istinaden birçok islam bilimci tarafından cinlerle ilişkilendirilmektedir. Gırnavaz'ın cinlerin mirlerinden olan Mir Osman'ın mezarının bulunduğu yer olduğuna inanan halk burada özellikle bazı zihinsel hastalıklar için asırlardır şifa aramaktadır. Bu öyküyü daha ilginç yapansa şifayı sadece müslümanların değil, Süryaniler ve Ezidiler'in de bu tepeye çıkarak uyguladıkları bazı ritüellerle aramalarıdır. Hatta bu ritüellerin uygulandığı gün olan Çarşamba günü Müslümanların değil Ezidilerin kutsal günü olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Gırnavaz höyüğü özelinde Mardin'de yaşanan inanılmaz kültür mozaiği bugün bile izlenebilmektedir.
ENGLISH Gırnavaz Mound and Its Jinn
Grınavaz is located approximately 4 kilometers north of the center of Nusaybin District of Mardin, at the foot of the mountains on the west bank of the Çağ Çağ River. It is a settlement in the form of a mound. Gırnavaz, which was first introduced to the scientific world in 1918 as an archaeological center, has been the subject of various researches in the following years. Studies carried out until 1991 revealed that Gırnavaz was used as a permanent settlement from 4000 BC to the 7th century BC. Metal weapons, ornaments, vases, oil lamps, seals and tablets were found in the graves found as a result of the excavations.
Gırnavaz is a not only beautiful recreation area and one of the most important archaeological sites of the region, but also a place considered sacred by the locals. Gırnavaz Höyük is associated with jinn by many Islamic scientists based on some verses from the Qur'an (Surah Jin: 72/1-3; Surah Ahkaf: 46/29-33) and related hadiths and quotations. Locals believing that Gırnavaz is the place where the tomb of "Mir Osman", one of the respectable leaders of the jinn, is located, has been seeking healing for centuries, especially for some mental illnesses. What makes this story more interesting is that not only Muslims, but also Assyrians and Yazidis climbed this hill to seek healing through the same rituals practiced. In fact, it is known that Wednesday, the day when these rituals are practiced, is the holy day of Yazidis, not Muslims. Therefore, Gırnavaz mound once more demonstrates the incredible cultural mosaic and the richness of cultural heritage that is lived in Mardin.
ESPANOL Gırnavaz Montículo y Su Genio
Grınavaz se encuentra aproximadamente a 4 kilómetros al norte del centro del distrito de Nusaybin de Mardin, al pie de las montañas en la orilla oeste del río Çağ Çağ. Es un asentamiento en forma de montículo. Gırnavaz, que se presentó por primera vez al mundo científico en 1918 como centro arqueológico, ha sido objeto de varias investigaciones en los años siguientes. Los estudios realizados hasta 1991 revelaron que Gırnavaz se utilizó como asentamiento permanente desde el 4000 a. C. hasta el siglo VII a. En las tumbas encontradas como resultado de las excavaciones se encontraron armas de metal, adornos, jarrones, lámparas de aceite, sellos y tablillas.
Gırnavaz no solo es una hermosa área de recreación y uno de los sitios arqueológicos más importantes de la región, sino también un lugar considerado sagrado por los lugareños. Muchos científicos islámicos asocian a Gırnavaz Höyük con los genios basándose en algunos versos del Corán (Surah Jin: 72/1-3; Surah Ahkaf: 46/29-33) y hadices y citas relacionados. Los lugareños que creen que Gırnavaz es el lugar donde se encuentra la tumba de "Mir Osman", uno de los líderes respetables de los genios, han estado buscando curación durante siglos, especialmente para algunas enfermedades mentales. Lo que hace que esta historia sea más interesante es que no solo los musulmanes, sino también los asirios y yazidíes subieron a esta colina para buscar curación a través de los mismos rituales practicados. De hecho, se sabe que el miércoles, día en que se practican estos rituales, es el día sagrado de los yazidíes, no de los musulmanes. Por lo tanto, el montículo Gırnavaz demuestra una vez más el increíble mosaico cultural y la riqueza del patrimonio cultural que se vive en Mardin.